Oruç, sağlıklı kişilerde midenin dinlenmesi ve vücutta detoks etkisi yapması nedeniyle yararlıdır. Bazı hastalar için ise sağlık açısından risk oluşturabileceği için önerilmez.
Ramazan ayı süresince özellikle kalp, hipertansiyon, şeker hastalığı, ülser ve ruhsal problemler gibi kronik hastalığı bulunanların, hamilelerin, emzirme döneminde olanların ve yaşlıların oruç tutmaları sakıncalıdır. Parkinson, alzheimer, sara, kanser, kronik böbrek yetmezliği olanlar, vücutça düşkün kişiler ve düzenli olarak ilaç kullanması gerekenler, ameliyatlı veya ameliyatın dinlenme döneminde bulunanların da oruç tutmaması gerekir.
Oruç tutmanın sakıncalı olduğu hastalıklar;
- Tedavisi zor veya ciddi bir hastalık sebebiyle bir ameliyat geçirmiş ve mutlaka beslenmesi gerekenler. Tüm kanserli ve önemli ameliyat geçirmiş hastalar.
- Devamlı ilaç kullanmayı gerektiren ağır kalp, böbrek, karaciğer hastaları, ağır şeker hastalığı olan kimseler.
- Şiddetli ağrılı hastalıkları sebebiyle ilaç kullanması gereken kimseler, ülser hastalığı ve diğer sancılı hastalıkları olanlar.
- Mevcut bir hastalığın oruç sebebiyle daha ağırlaşabileceği ya da sıhhatin bozulacağından endişe edilen hastalıklar (Tüberküloz ve diğer ateşli hastalıklar)
Şeker Hastaları ve Oruç
Şeker hastalığında beslenme biçimi çok önemlidir. Şeker hastalarının üç ana ve üç ara öğün olarak beslenmesi gerekir. Oysa oruç tutarken, tedavide olması gerekenin aksine akşama kadar aç kalırlar ve şekerleri düşer. İftarda yenen yemeklerle vücuda fazla miktarda glikoz kaynağı girdiğinden şeker normal düzeyinin çok üstüne çıkar. Şeker hastalığının tedavisinde vücuda çok fazla şeker kaynağı sokarak pankreası zorlamamak gerekir.
Tokluk kan şekeri yüksekliği, kalp hastalıkları riskini de artırır. Şeker hastalarının kanında çok miktarda bulunan şekerin, damar sertliğine neden olması nedeniyle kalbe gelen kan miktarı azalır. Bunun sonucu olarak göğüs ağrısı, kalp krizi veya ani kardiyak ölümler ortaya çıkabilir. Öğünlerden iki saat sonra ortaya çıkan tokluk kan şekeri yüksekliği de bu riski arttırabilir.
Şeker hastalarını ilaç tedavisi ve diyeti kendi başına bırakması sakıncalıdır. İlaç ve insülin alan, hatta diyet yapan şeker hastaları bunları kesinlikle aksatmamalıdır. Çünkü bu ilaçların etki süreleri 8-12 saat arasında değişir ve hasta bu ilaçları almayı kendi başına bırakırsa kalp ve tansiyon hastalıkları riskini daha da artırır. Yaşam boyu süren, kronik bir hastalık olan şeker hastalığı, tanı konulduğu ilk dönemde kişilerde ruhsal ve sosyal sorunlar da yaratır. Dolayısıyla şeker hastalarının hormonal değişikliğe neden olan stresten uzak durmaları gerekir.
Ülser Hastaları ve Oruç
Peptik ülser; mide veya oniki parmak bağırsağında bazen de yemek borusunda oluşan bir yaradır. Açlık ağrıları şeklinde veya özellikle gece uyandıran ve sırta yayılan karın ağrıları, yanma, kaynama, hazımsızlık, halsizlik şeklinde ortaya çıkabilir. Ağrılar midenin boş olduğu zamanlarda, öğün aralarında veya yemekten sonra belirginleşir. Birkaç dakika ya da birkaç saat devam edebilir. Açlık, özellikle 12 parmak bağırsağı ülserinin seyrini olumsuz yönde etkiler. Ramazan aylarında birçok kimsede ülser ağrılarında artma, kanama, ülserin delinmesi gibi sorunlar ortaya çıkar. Hastanelerde, ramazan aylarında ülserin delinmesi veya ülser kanaması nedeniyle yatan hastaların sayısında belirgin bir artış gözlenir. Ülserli hastaların oruç tutmamaları doğru olur ya da özel veya ciddi önlemlerin alınması gerekir.
Hipertansiyon Hastaları ve Oruç
Oruç tutan hipertansiyon hastaları, tedavilerine dikkat etmezlerse önemli sorunlarla karşılaşabilirler. Hipertansiyon hastalarının, oruç tutmaya başlamadan önce mutlaka doktorlarına başvurmaları gerekir. Doktoru tarafından oruç tutmalarına izin verilen hipertansiyon hastalarının iftarda aşırı yemek yememesi şarttır. Ramazan ayının ilk günlerinde yüksek tansiyona bağlı sağlık sorunları daha sıktır. Hipertansiyon hastalarının ilaçlarını aksatmadan kullanmaları gerekir. İlaçların iftarda mı, sahurda mı alınması gerektiği mutlaka doktora sorulmalıdır.
Kalp Hastaları ve Oruç
Ramazan ayının yaz aylarına rastladığı dönemlerde hem oruç tutulan süre daha uzun sürmekte, hem de sıcaklık nedeniyle terlemenin artması sonucu sıvı kaybı artmaktadır. Vücudumuzun bu değişen düzene uyum sağlaması bazen üç haftayı bulur. Bu durum özellikle kalp hastalarının tedavisinde bazı zorluklara yol açar ve ilaç alım saatlerinin yeniden düzenlenmesini gerektirir. Günümüzde birçok kalp ilacı günde tek doz veya iki dozda kullanabilmektedir. Bu nedenle oruç tutmayı düşünen hastalar, doktorları ile görüşerek ilaç kullanım şeklini ayarlamalıdır.
Ciddi kalp yetersizliği olan hastaların tedavileri bazen iftar ve sahur arasında düzenlenemez. Bu grup hastalar doktorlarının önerileri çerçevesinde hareket etmeli ve eğer doktoru izin vermiyorsa oruç tutmamalıdır. Bu hastalar, iyilik hallerinin ancak düzenli kullandıkları ilaçlarla sağlanabildiğini unutmamalıdır.
Ayrıca kalp yetmezliği olan kişiler genellikle vücutta artan tuz ve suyu azaltmak için idrar söktürücü ilaçlar kullanırlar. Bu ilaçların etkisi nedeniyle oruç zamanı aşırı tuz ve su kayıpları sonrasında bayılmalar ve hatta şoklar bile gündeme gelebilir. İftarda ise vücutta aşırı su ve tuz yüklenmesi, zaten sınırda pompalama gücü olan kalbi aşırı çalışmaya zorlar. Hızlı ve çok yemek, sindirim sisteminde kan dolaşımı artırır. Bu da kalbe yüzde 20 ilave yük getirerek kalp krizlerine yol açabilir.
Böbrek Hastaları ve Oruç
Böbrek yetersizliğinde en kesin tedavi bol su içilmesi olduğundan, böbrek hastalarının oruç tutmaları sakıncalıdır. Böbrek yetersizliği olanların oruç tutmaları halinde yetersizlik daha da ilerler. Ramazan ayında böbrek hastaları, iftar ile sahur arasındaki dönemde su açıklarını kapatamadıklarından, hastalığının farkında olmayan birçok kişi, ramazan sonrası böbrek yetersizliği nedeniyle doktora başvurur. Diğer taraftan böbrek taşı olan hastaların susuz kaldığı dönemlerde şikayetleri artabileceğinden dikkatli olmaları gerekir.
Psikiyatri Hastaları ve Oruç
Şeker, tansiyon, kalp ve diğer organik hastalıkların yanı sıra, psikiyatrik hastalığı olanlarında oruç tutması uygun değildir. Ağır depresyonlarda, panik ataklarda ve sürekli kaygı bozukluklarında da oruç tutmak risklidir. Kişi mutlaka oruç tutmak istiyorsa bunu doktoruna danışmalıdır. Doktor müsaade etmiyorsa tutmamalıdır.
Psikolojik tedavi gören insanların bir kısmının kullandığı ilaçların kanda çok dengeli olması gerekir. Mesela “manik depresif ” rahatsızlıkta sürekli ilaç kullanılmalıdır. Bu hastalık nöbet nöbet bazen depresyon bazen manik atakla tekrarladığından devamlı ilaç almak şarttır.
Hem epilepsi (sara) olan hem de psikiyatrik tedavi görenlerin de aksatmadan ilaç almaları gerekir. Oruçlu hastalarda metabolizma açlığa göre düzenlenir. Kandaki elektrolitler (sodyum, potasyum, kalsiyum), bazı enzimlerin seviyeleri ve oranları değişir. Kullandıkları ilaçların etkileştiği proteinlerin miktarı değişebilir ve ilaçların kandaki seviyeleri bozulabilir. Bu nedenle bu hastaların oruç tutmaları uygun olmaz.
Ramazan ayında bazı kişiler alkolü aniden bırakabilirler. Bu kişilerin bir kısmında kesilme belirtileri olabilir. Titreme, terleme, sinirlilik, uykusuzluk, gerginlik gibi belirtilere ilave olarak ciddi nöbetler ortaya çıkabilir (deliryum tremens). Bu durumda kişinin bilinci bulanıklaşır, ciddi davranış ve uyum bozuklukları, epilepsi nöbetleri, halüsinasyonlar, koma belirtilerine varana kadar değişen durumlar gözlenebilir. Bu nedenle alkol sorunu olanların “geçmiş yıllarda ramazanda alkolü bıraktıkları halde, hiçbir şey olmasa dahi” bir doktor gözetiminde bunu yapmaları doğrudur.
Sağlığımızı korumak için özellikle sıcak ve uzun gündüzlere denk gelen Ramazan sürecinde ağır yiyecekleri tercih etmeyelim, iftar ile sahur arasında en az iki litre sıvı tüketelim ve ağır sporlardan kaçınalım.
Bu yazı Memorial yayınlarından derlenmiştir.
Modern insan rekabet ettiği için değil paylaşmayı bildiği için bugüne kadar yeryüzünde hayatta kalmayı başardı. Beğen ve paylaş.
No Responses